Dolandırılmak her zaman saflığın değil, kimi zaman gizli hırsın da sonucudur.
Bir parkta sık rastlanan sahnelerden biri…
Bir kişi yolda kaldığını, annesinin hastanede olduğunu, bir an önce yetişmesi gerektiğini anlatır. Elinde değerli görünümlü eşyalar vardır. “Param yok, bunları ucuza vereyim” der.
Yanından geçen biri önce duygusal etkilenir, sonra akıl devreye girer: “Acaba bunlar altın mı? Marka mı? Ucuza alırsam kârlı çıkarım. Hem yardım da etmiş olurum.”
Ve bir pazarlık başlar.
Bir süre sonra sahne tanıdıktır: Eşyalar alınır, kişi mutlu ayrılır, çünkü kendince “yardım etmiş” ama aynı zamanda “kâr sağlamıştır.”
Ne var ki kısa süre sonra işin rengi ortaya çıkar: Altın sahte, saat değersiz. Bu kez öfke patlar: “Dolandırıldım!”
Ama sorulması gereken asıl soru şudur:
Gerçekten yalnızca satan kişi mi dolandırıcıdır?
Yoksa yardım adı altında fırsat kollayan alıcı da bu oyunun bir parçası mıdır?
Çünkü gerçek yardım pazarlıkla olmaz.
Gerçekten yolda kalmış birine yapılabilecekler bellidir: karnını doyurmak, su almasını sağlamak, yakınlarına ulaşmasına yardım etmek, belki küçük bir miktar para vermek. Hepsi bu.
Ama iş fırsata çevrilirse, roller karışır. Dolandırıcı ile dolandırılan arasındaki çizgi silikleşir.
Belki de en basit gerçek şudur:
Yardım, kâr hesaplarıyla değil, saf niyetle yapılır. O zaman kimse kimseyi dolandıramaz.


