Sahte Diplomalar ve Sarsılan Güven: Bir Toplumun Kırılganlığı
Bir ülkenin en büyük sermayesi ne yeraltı kaynaklarıdır, ne de yüksek binaları… Asıl sermaye güvendir. Vatandaşın devlete, devletin vatandaşa güveni; bireyin emeğinin adil ölçüde karşılık bulacağına dair inancı. Türkiye’de son günlerde ortaya çıkan sahte diploma skandalı ise tam da bu sermayeyi aşındırıyor.
E-Devlet gibi hayatın neredeyse her alanına entegre olmuş bir sistemin üzerinden üretilen sahte belgeler, sadece birkaç kişinin kişisel çıkarı için düzenlenmiş birer sahte kâğıt değil; toplumsal düzeni ve liyakat ilkesini doğrudan zedeleyen kırılma noktalarıdır. Yıllarını okuyarak, sınavlara hazırlanarak, sabahlara kadar çalışarak harcayan gençler; birilerinin masa başında düzenlenmiş sahte bir belgeyle aynı kapıya dayanabildiğini gördüğünde, kendi emeğinin değersizleştiğini hissetmez mi?
Bu durum, yalnızca bireylerin değil, kamu sisteminin de geleceğini tehdit ediyor. Çünkü toplumun adalet algısı sarsıldığında, hiçbir sistem ayakta kalamaz. Diplomaların sahte olduğu anlaşılınca, işe alınanların niteliği de sorgulanıyor. Hangi kararlar yanlış atıldı? Hangi görevler yetkin olmayan kişilere teslim edildi? Ve en önemlisi: Bu sahte belgeler üzerinden kimler hangi kritik kurumlara sızdı?
Bugün sahte diploma düzenleyenler ve kullananlar tek tek yakalanıyor. Ama asıl mesele yalnızca suçluları cezalandırmak değil; o sahte imzaların devlete nasıl sızabildiğini, hangi mekanizmaların göz yumduğunu ortaya çıkarmak. Yoksa yarın başka bir alanda aynı güven sarsıntısını yaşamamız an meselesi olur.
Bir diploma, yalnızca bir kâğıt değildir; o kâğıtta emeğin, alın terinin, yılların ve adaletin simgesi vardır. Sahte diplomalarla çalınan, aslında hepimizin geleceğidir.
Açık Soru:
Yakalananlara ne olacak? Sahte diploma ile işe girenler sadece belgeleri iptal edilerek görevden mi alınacak, yoksa hukuki yaptırımlar da kapıda mı? Daha da önemlisi, yerleştikleri makamlar boşalınca, onların verdikleri kararlar ve aldıkları işler de geçersiz mi sayılacak?


