Hemen herkesin ağzında bir cümle vardır: “Yarın başlıyorum.” Ama çoğu zaman o yarın hiç gelmez. Peki neden böyle oluyor?
“Yarın yapacağım.” Belki de en çok kullandığımız cümlelerden biri. Sigara bırakacak olan da bunu söyler, diyete başlayacak olan da. Ders çalışacak öğrenci, spora başlayacak genç, iş değiştirmek isteyen çalışan… Herkesin bir “yarını” vardır. Ama çoğu zaman o yarın gelmez.
Neden böyle oluyor? Çünkü beynimiz bu cümleyi duyduğunda küçük bir oyun oynuyor. Sanki o işi gerçekten yapmışız gibi bir tatmin duygusu oluşuyor. Küçük bir mutluluk hormonu salgılanıyor. Bir anlığına kendimizi güçlü, kararlı ve değişime hazır hissediyoruz. Ama işin aslına gelince, eylem yok. Sadece tatlı bir hayal.
Bir de işin sosyal tarafı var. “Yarın yapacağım” dediğimizde karşımızdakine de bir mesaj vermiş oluyoruz. O anda sorumluluk almış gibi görünüyoruz. Eleştiriden kurtuluyoruz. Sanki gerçekten harekete geçmişiz gibi bir yakınlık, bir güven havası oluşuyor. Ama gerçekte sadece söz verilmiş oluyor, icraat yok.
Bazen bu durum basit bir erteleme değil, bir tür kendini koruma mekanizmasıdır. İnsan bazen korkar: Başlamaktan, başarısız olmaktan, dalga geçilmekten… Başlamazsan kaybetmezsin de. “Yarın” diyerek bugünün yükünden kaçarsın.
Ama işin tehlikesi burada: Her ertelenen gün, insanın kendisiyle arasındaki mesafeyi açar. Olmak istediğin kişiyle olduğun kişi arasındaki fark büyür. Bir süre sonra bu farkı kapatmak iyice zorlaşır.
Peki çözüm ne? Belki de en doğrusu, hiç söz vermemek. “Yarın yapacağım” demek yerine küçük bir adım atmak. Hemen şimdi. Küçücük bir şey bile olabilir: Beş dakikalık yürüyüş, bir sayfa kitap, bir telefon görüşmesi. Çünkü bizi değiştiren sözler değil, adımlar.
Unutma: Yarın kimseye ait değil. Ama bugün elinde. Ve bugün atılan küçücük bir adım, seni yarının boş vaatlerinden kurtarır.


