Bir dava dosyası açıldığında süreç çoğu zaman tutuklama ile başlıyor.
Oysa eğer yeterli delil varsa, savcılık dosyayı hazırlayıp ilgili soruları yöneltebilir, savunma alınır ve yargılama böyle yürüyebilir. Tutuklama olmadan da süreç ilerleyebilir.
Peki neden neredeyse her dosya tutuklamayla başlıyor?
Neden dosya üzerinden yürümesi gereken süreç illa ki tutuklama ile işliyor?
Acaba bizim bilmediğimiz başka gerekçeler mi var, yoksa Ceza Kanunu gerçekten bunu mu söylüyor?
Belki de şu kaygı mı var: Kişi dışarıda olursa çok konuşur, çok yazar, hatta şov mu yapar?
Ama suçlanan kişi zaten kendi tarzıyla kendini savunacaktır. Bu onun hakkı değil mi?
Tutuklama olduğunda ise başka bir sorun çıkmıyor mu?
Tanıklara da baskı yapılmış sayılmaz mı?
Şahitlik yapan biri acaba korkuyla mı ifade veriyor, duyumlarını mı aktarıyor, yoksa gerçekten doğruyu mu söylüyor?
Toplumda ise iki temel ihtiyaç var: Güvenlik ve Adalet.
Biri eksik olduğunda diğeri de eksik kalır.
Sadece güvenlik öne çıkarsa, herkes potansiyel suçlu gibi görülür ve adalet yara alır.
Sadece adalet öne çıkarsa, bu kez güvenlik zayıflar, suçlular rahat dolaşır.
Asıl mesele bu ikisini dengelemektir.
Adalet, güvenliğin teminatıdır. Güvenlik de adaletin koruyucusudur.
Ama tutuklamalar bu dengeyi koruyan bir araç mı, yoksa dengeyi bozan bir alışkanlık mı?
Eğer fikir üretmenin, düşünce söylemenin bittiği noktadaysak…
O toplum gerçekten ayakta kalabilir mi?


