Türkiye’nin dış ticaret açığı dört yılın en düşük seviyesine indi. Rakam güzel görünüyor, ekonomi yönetimi için olumlu bir tabloya işaret ediyor. Ama asıl soru şu: Bu gelişme halkın yaşamına nasıl yansıyor?
Kâğıt üzerinde dış ticaret açığının daralması, döviz baskısının azalması anlamına geliyor. Döviz daha az dalgalandığında ithal ürünlerin fiyatları ve üretim maliyetleri daha öngörülebilir hale geliyor. Vatandaş için bu, pazar tezgâhında, market rafında ve faturada biraz daha istikrar demek.
Ama işin diğer yüzü de var. İthalatın azalması, üretimde kullanılan bazı girdilerin daralmasına neden olabilir. Yani sanayide çarklar daha yavaş dönerse, bu kez işsizlik veya fiyat artışı olarak topluma geri dönebilir.
Halkın gözüne bakan pencere çok basit: Kiralar ne olacak? Gıda fiyatları düşecek mi? Enerji faturası biraz hafifleyecek mi? Dış ticaretteki bu daralma doğrudan bir mucize yaratmaz, ama ekonomideki fırtınayı biraz hafifletebilir.
Asıl mesele, bu geçici nefesin kalıcı çözümlere dönüşüp dönüşmeyeceğinde. Çünkü gerçek ekonomi sadece tablolar ve veriler değil; mutfakta kaynayan tencere, pazarda dolan file ve kirayı ödeyebilme gücüdür.


