Türk siyasetinde parti değiştirmek yeni bir şey değil. Ama son yıllarda farklı partilerden AK Parti’ye geçen isimlerin artışı, siyasetin güven sorununun derinleştiğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Bir dönem kürsülerde kendi partisini savunan, rakiplerini eleştiren, “biz farklıyız” diyen siyasetçilerin bir anda iktidar saflarında yer alması, seçmene şu soruyu sorduruyor: Peki ya bizim oyumuzun, inancımızın, verdiğimiz desteğin anlamı neydi?
Parti değiştiren siyasetçilerin bireysel gerekçeleri olabilir: “Daha çok hizmet edebilirim”, “ülke menfaatleri için doğru buldum” gibi açıklamalar kulağa tanıdık geliyor. Ama seçmenin zihninde bu açıklamalar çoğu zaman samimiyet testinden geçemiyor. Çünkü seçmen, siyasetçiyi yalnızca sözleriyle değil, tutarlılığıyla da değerlendiriyor.
AK Parti’ye geçenlerin hikâyesi aslında sadece bir transfer meselesi değil. Aynı zamanda muhalefetin kendi içindeki sorunlarını, dağınıklığını ve tutarsızlığını da ortaya koyuyor. Bir başka açıdan ise iktidarın hâlâ cazibe merkezi olabildiğini gösteriyor.
Ama işin en önemli boyutu şu: Seçmenin güveni. Çünkü siyaset, güven olmadan yürüyemez. Parti değiştiren siyasetçi yalnızca kendi kariyerini değil, temsil ettiği kitlenin inancını da sarsıyor.
Açık Soru:
AK Parti’ye geçen siyasetçiler gerçekten ülkeye hizmet için mi yön değiştiriyor, yoksa kişisel çıkarların peşinde yeni bir rota mı çiziyorlar?


