CHP İstanbul İl Başkanlığı’na kayyum atanmasıyla birlikte başlayan protestolar sokaklara taştı. Polis müdahalesi, gözaltılar, gaz bombaları… Manzara tanıdık, belki de artık fazla tanıdık.
Ama asıl mesele şu soruda gizli: Protestocular aslında neyi savunuyordu?
– Partinin kendi iç işleyişini mi?
– Hukukun siyasete karışmasını mı?
– Yoksa sadece bir sembol üzerinden “biz buradayız” demeyi mi?
Bir protesto, içerikten çok görüntüye odaklanınca ne olur?
Sloganlar, pankartlar, kalabalığın enerjisi… Bütün bunlar güçlü bir fotoğraf verir. Ama fotoğrafın ardında somut bir talep, net bir yön, kalıcı bir etki var mı?
Belki de Türkiye’de protestolar, giderek bir görünürlük ritüeline dönüşüyor. Bir taraf için “biz buradayız” deme biçimi; öteki taraf için ise “biz bastırdık” deme aracı. Peki bu denklemde hakikaten kim kazanıyor?
Daha da önemlisi: Eğer protestolar birer gösteriye indirgenirse, demokrasi gerçekten güçleniyor mu, yoksa sadece bir sahneye mi dönüşüyor?
Belki de asıl mesele şu:
Sokak, siyasetin en güçlü alanı olmaktan çıkıp, en kolay tüketilen alanına mı dönüşüyor?



