Bir televizyon kanalını açıyorsunuz: Aynı olay, üç farklı kanalda üç farklı şekilde anlatılıyor. Birinde dramatik müzikler eşliğinde reyting malzemesi, diğerinde siyasi bir araç, ötekinde ise görmezden gelinen bir gerçeklik… Türkiye’de medya, uzun zamandır haberi aktarmaktan çok algı yönetmeye odaklanıyor.
Halkın en büyük ihtiyacı güvenilir bilgi iken, ekranlarda kimin sesi daha çok çıkıyor sorusu gündeme geliyor. Gazeteciliğin asli görevi olan “gerçeği aktarma” sorumluluğu, çoğu zaman ticari kaygılar ve siyasi hesapların gölgesinde kalıyor.
Bu ortamda vatandaş, doğru bilgiye ulaşmak için ya onlarca kaynağı taramak zorunda kalıyor ya da sosyal medyanın kontrolsüz bilgilerine mahkûm oluyor. Sonuç: Güven erozyonu.
Unutulmamalı ki medya, toplumun aynasıdır. Aynadaki görüntü çarpıtılırsa, toplumun algısı da çarpıtılır. Sağlıklı bir demokrasinin yolu, bağımsız ve ilkeli medyadan geçer.
Açık Soru:
Türkiye’de medya, topluma ayna tutmaya mı devam edecek, yoksa yalnızca reyting uğruna gerçekliği mi feda edecek?


