Hafta sonu gelir, eline bir kadeh alırsın. Hafta yorgunluğu üstünde, kafa dolu, kalp de belki biraz kırık… Ortam güzel: arkadaşlar, müzik, sohbet, biraz da alkol. Ama işte, aynı masa birinin hayatına neşe katar, diğerinin gününü kâbusa çevirir. Kimisi sabah gülerek uyanır, kimisi pişmanlıkla, kırık telefonla, baş ağrısıyla sürünür. Peki neden?
Alkol tek başına suçlu değil. Asıl mesele, o bardağı hangi ruh haliyle kaldırdığın. İçine dertle, öfkeyle, yalnızlıkla oturduysan, gece kontrolden çıkmaya daha yatkın oluyorsun. Araştırmalar da diyor ki: Sadece kötü ruh hali değil, iyi ruh halinin eksikliği de işleri zorlaştırıyor.
Bazı insanlar vardır, küçücük şeyleri içine çeker, değerini bilir. Güzel bir sohbet, hoş bir şarkı, ufak bir başarı… Onlar bu anları sindirir, keyfini çıkarır. İşte bu beceri, alkol alınca da koruyor. Onlar sarhoşken bile ayakları yere basıyor. Çünkü mesele “çok içebiliyor olmak” değil, nasıl hissedebildiğini bilmek.
Yani asıl fark, duygularını tanıyabilmekte. Keyfi yerinde olan, kendini tanıyan, ölçüsünü bilen biri, içkide de dengesini koruyor. Dertten kaçmak için içen ise bardağın dibinde çözüm bulamıyor, tam tersine daha çok batıyor.
O yüzden belki de şunu hatırlamak lazım: İçki sorun çözmez, ruh halini büyütür. Keyfin varsa keyfini artırır, derdin varsa derdini katlar. O yüzden mesele alkol değil, senin içindeki halin.
Belki en önemli “kadeh” de elimizdeki değil, içimizdeki… Kendimize kaldıracağımız bir kadeh: “Bugün daha çok farkındalık, daha gerçek bir neşe olsun.” Çünkü kendini tanıyan, duygularını anlayan biri, eğlencede de daha sağlam kalıyor.

Gecenin nasıl geçeceğine alkol değil, ona hangi ruh haliyle başladığımız karar verir. (K.S.C.)


