Avrupa iklim değişikliğinin en hızlı hissedildiği bölgelerden biri haline geliyor. Önümüzdeki on yıl için yeni bir “iklim direnci stratejisi” çağrıları yapılıyor.
Ama asıl soru şu: Bu bir strateji mi, yoksa gecikmiş bir panik mi?
Her yeni rapor, kıta genelinde sıcaklıkların ortalamanın üzerinde arttığını, sel ve yangınların sıklaştığını, tarımın tehdit altında olduğunu gösteriyor.
Peki, bu tablo karşısında Avrupa gerçekten önleyici mi davranıyor, yoksa yalnızca krizlerin arkasından mı koşuyor?
İklim direnci, sadece enerji dönüşümüyle sağlanabilir mi?
Yoksa yaşam tarzlarından tüketime, tarım politikalarından şehir planlamasına kadar daha köklü bir dönüşüm mü gerekiyor?
Belki de Avrupa’nın asıl sınavı şu: İklimi kurtarma planlarını “gelecek” için değil, “bugün” için hayata geçirmek.


