Türkiye’de boş duran tarım arazilerinin kiraya verilmesi gündemde. Amaç üretimi artırmak. Peki bu karar çiftçiye nefes aldırır mı, yoksa yeni sorunlar mı doğurur?
Türkiye’nin en büyük zenginliği aslında yerin altında değil, üstünde: toprak. Ama bugün milyonlarca dönüm arazi atıl durumda. Devlet şimdi bu arazilerin kiraya verilmesiyle üretimi artırmayı hedefliyor. Kâğıt üzerinde kulağa çok mantıklı geliyor. “Toprak boş duracağına, üretsin.”
Ama işin iç yüzü biraz daha karmaşık.
Kiralanacak bu topraklara kimler erişebilecek? Gerçekten çiftçilik yapan, yıllardır bu işin içinde olan köylü mü? Yoksa büyük şirketler mi? Eğer köylü desteklenmez, sermaye sahibi öncelik alırsa, küçük üretici yine kaybeder.
Bir diğer mesele sürdürülebilirlik. Tarım sadece kar amacıyla yapılırsa, toprağın ömrü kısalır. Kimyasal yük, aşırı sulama, verim baskısı derken bereketli toprak birkaç yılda yorulur. Yani mesele sadece üretmek değil, doğru üretmek.
Çiftçi açısından bakıldığında bu karar umut da olabilir, kaygı da. Umut, çünkü daha fazla toprak işleyip gelirini artırma fırsatı var. Kaygı, çünkü rekabet büyürse küçük üretici yine ayakta kalamaz.
Toplum içinse sonuç doğrudan sofraya yansıyacak. Eğer doğru yönetilirse, ürün bolluğu fiyatları düşürebilir. Yanlış yönetilirse, büyüklerin elinde tekelleşme artar, yine tüketici kaybeder.
Kısacası tarım arazilerinin kiralanması sadece bir kira meselesi değil. Bu, Türkiye’nin gıda güvenliği, çiftçinin geleceği ve sofradaki ekmeğimizle ilgili bir karar.
Sorulması gereken soru şu: Toprak kiralanır, evet. Ama geleceğimizi de kiraya vermemek için ne yapıyoruz?


