Her sabah uyanır uyanmaz elimiz telefona gidiyor. Daha gözlerimizi açmadan ekranı kaydırıyor, gece boyunca gelen bildirimleri kontrol ediyoruz. Mail, WhatsApp grupları, banka uyarıları, sosyal medya etiketleri, haber uygulamaları… Her biri bizden acil bir tepki bekliyor gibi. Ama ironik olan şu: Bu kadar çok sesin içinde aslında hiçbirine tam kulak veremiyoruz.
Uzmanlara göre “dijital gürültü” modern çağın görünmez stres kaynaklarından biri. Bildirimler beynimizi sürekli tetikte tutuyor, bir anlık rahatlamaya bile izin vermiyor. Çoğu zaman “önemli bir şey kaçırırım” endişesiyle telefonu sessize almıyoruz. Fakat gerçekte, her gün maruz kaldığımız bu küçük uyarılar, farkında olmadan zihinsel yorgunluğun ve dikkat dağınıklığının başlıca nedeni haline geliyor.
Peki, çözüm nerede?
Telefonu tamamen hayatımızdan çıkaramayız. İş, eğitim, hatta aile ilişkilerimiz onunla yürüyorsa, cihazı kapatıp bir kenara atmak imkânsız. Asıl mesele, kontrolü kimde tuttuğumuz. Biz mi telefonumuzu yönetiyoruz, yoksa telefon mu bizi?
Belki de sorulması gereken en kritik soru şu:
Dijital dünyada her “ding” sesi gerçekten hayatımızda bir öncelik mi, yoksa sadece beynimizi yoran bir yankı mı?


