Hepimizin hayatında vardır:
“Ben geliyorum, yoldayım.”
“Yarın kesin hallederim.”
“Çok beğendim, harika olmuş.”
Kulağa masum gelen bu küçük yalanlar, aslında toplumun damarlarına işleyen bir güven sorununa mı dönüşüyor?
Küçükten büyüyene
İlk bakışta bu sözler, kimseye zarar vermeyen sosyal cilalar gibi görünür. Ama sorun şu: Alışkanlık haline geldiğinde yalan, sadece bir cümle olmaktan çıkar, güveni kemiren bir davranışa dönüşür. Arkadaşına söz verip tutmayan, işte ufak bir detayı saklayan, siyasette “ufak tefek” gerçekleri çarpıtan… Bunların toplamı toplumun ortak dilinde bir “boşvermişlik” yaratır.
Güven, toplumsal yapının temeli
Sosyologlar, güveni toplumların en büyük “görünmez sermayesi” olarak tanımlar. İnsanlar birbirine güvenmediğinde, işbirliği azalır, ekonomik ilişkiler yavaşlar, aile bağları zayıflar. Yani mesele sadece bireysel değil, toplumsal bir kırılmadır. Bir kez kırılan güven, tamir edilmesi en zor şeydir.
Yalanın bedeli
- İş hayatında: Küçük bir yanlış bilgi, büyük projelerin çökmesine yol açabilir.
- Ailede: Çocuğun anne babasının sözünü tutmadığını görmesi, güven duygusunu zedeler.
- Toplumda: “Herkes yalan söylüyor” algısı, doğruyu söyleyenlerin bile inandırıcılığını yok eder.
Çözüm nerede?
Belki de “küçük” diye görmezden geldiğimiz yalanlara farklı bakma zamanı. Çünkü hiçbir yalan aslında küçük değildir. Doğruluk, sadece bireysel erdem değil, toplumsal sigortadır. Küçük dürüstlükler, büyük güven duvarlarını örer.


