Radyoda bir şarkı çalar – tesadüfen, hiç beklenmedik bir anda – ve aniden o sahne belirir: her günlüğe yazılandan daha berrak. Yazın kokusu, bir sesin tınısı, teninize dokunan his, sanki hiç unutulmamış gibi. Müzik, kelimelerin çoğu zaman başaramadığı şeyi yapar: bizi geri götürür. Peki, ama hafızamızla tam olarak ne yapar – ve neden?
Bilim bu sorulara yanıt bulmaya başlıyor. Fakat tahmin edileceği gibi, hafızamızı güçlendiren şey mutlaka bir şarkının ritmi, tonu ya da popülerliği değil. Asıl etki, müziğin duygularımız üzerinden açtığı gizli yoldur. Müzik sadece kulaklarımızı okşamaz; duygularımızı uyandırır – işte hatırlamanın anahtarı da budur.
İlginçtir ki hafızamız her müzikal dokunuşa aynı şekilde tepki vermez. Bir şarkıyı dinlerken tüyleri diken diken olan biri, genellikle bir deneyimin özünü, kalbinde kalan kısmını daha iyi hatırlar. Buna karşılık, sadece hafifçe eşlik eden, çok sarsılmasa da yine de etkilenen biri, daha çok ayrıntıları hatırlayabilir: kahve fincanının rengi, arkadaşının elbisesindeki desen, her şeyin değişmesinden hemen önce söylenen cümle.
Bu küçük farklar, nörobilim açısından basit bir oyun değildir. Bize gösterir ki müzik hafızamızı sadece “güçlendirmez”; onu belli bir yöne çeker. Tıpkı bir fotoğraf makinesi gibi: ışığa ve odak noktasına göre ya tüm sahne netleşir ya da yalnızca küçük bir ayrıntı. Müzik işte o filtreyi değiştirir.
Bu durum, özellikle hafıza bozukluğu yaşayan insanlar için bir umut ışığı olabilir. Her melodi aynı etkiyi yaratmaz, ama doğru şarkı, doğru anda, doğru yoğunlukla dinlenirse kilitli bir kapıyı açan anahtar gibi olabilir. Belki sonsuza kadar değil, ama bir anlığına. Ve bazen bir an bile, insanın yeniden kim olduğunu hatırlaması için yeterlidir.
Gündelik hayatta da bu etkiyi yaşarız, çoğu zaman farkına varmadan. Sınava çalışırken arka planda çalan sevdiğimiz şarkı, yıllar sonra aynı şarkıyı duyduğumuzda cevabı hatırlatır. Ya da biriyle kavga ettikten sonra tesadüfen çalan bir şarkı, sözlerimizi, yaşadığımızı, canımızı acıtan noktaları düşündürür. Müzik araya girmez, sadece araya karışır.
Belki de burada daha büyük bir gerçek gizlidir: Hatıralar, öylece duran şeyler değildir. Onlar, yaşarken hissettiklerimize bağlıdır. Müzik tam da bunu ekler – bazen fark ettirmeden ama büyük bir etkiyle. O, hafızanın kendisi değil, onu ısıtan bir kıvılcımdır.
Ve belki de bu yüzden denebilir ki: Müzik, geride kalan değil; bizi geriye çağırandır. Kimi zaman özü, kimi zaman küçücük bir detayı. Her şarkı bir yaşam dayanağına dönüşmez; ama doğru zamanda doğru şarkı, çoktan kaybolduğunu sandığımız insanları, anları, hatta kendimizi hatırlatabilir.
Müzik dinleyen kişi, sadece melodileri değil, her seferinde biraz da kendini duyar. Daha net, daha yakın. Belki de asıl büyü budur: Daha iyi hatırlamamız değil, nasıl biz olduğumuzu yeniden hatırlamamız.


