Son zamanlarda dikkatimi çeken bir şey var.
Sokakta, mahallede, iş yerinde ya da otobüs durağında beklerken konuşmalara kulak verdiğimde, insanların çoğunun kendi deneyimlerinden değil, sosyal medyada izledikleri sokak röportajlarından bahsettiğini fark ediyorum. Sanki kendi hayatını yaşamıyor da, birilerinin mikrofon uzatıp çektiği videoların aynasını taşıyor gibi…
Bugün sohbetlerimiz şu hale gelmiş durumda:
– “Bir röportajda gördüm, herkes böyle düşünüyor.”
– “Adam çok doğru söyledi, işte gerçek bu.”
– “O kanalda açıkladılar, yüzdesi bile belli.”
Ama dikkat ediyorum, bu “gerçek” dedikleri aslında gerçeğin kendisi değil. Röportaj sadece bir kesittir: Bir gün, bir sokak, birkaç kişi… O anda konuşanların söyledikleri toplumun tamamını temsil etmez. Ama insanlar öyle davranıyor ki, sanki tek hakikat orada ortaya çıkmış.
Kahvehaneden Bir Diyalog
Geçenlerde bir kahvehanede iki kişinin tartışmasına şahit oldum.
– Biri dedi ki: “Ben dün izledim, herkes hükümetten şikâyet ediyor. Millet artık bıkmış.”
– Diğeri karşı çıktı: “Sen yanlış kanala bakıyorsun, ben de izledim, herkes memnun. Millet halinden razı.”
İkisi de hararetle konuşuyordu. Ama dikkat ettim, ikisinin de anlattığı “herkes”, aslında sadece birkaç dakikalık videoda konuşan kişilerdi. İkisi de “hakikat” dediği şeyin tamamını kendi izlediği röportajdan çıkarmıştı.
Kendi Aynamızı Seçiyoruz
Buradaki en ilginç nokta şu: Herkes aslında kendi görmek istediği aynayı seçiyor. Birisi bir kanaldaki röportajı izliyor ve diyor ki, “millet perişan.” Başkası başka bir kanalda izliyor, “ülke uçuyor” diyor. İkisi de kendi seçtiği aynadan konuşuyor.
Gerçek, herkes için aynı olması gerekirken, bizde artık parçalanmış durumda. Ortada tek bir gerçek yok, her bireyin sosyal medya akışında, izlediği röportajlarda, takip ettiği kanallarda kendi gerçeği var.
Röportajlar Nabız Değil, Ayna Oldu
Bir zamanlar sokak röportajları “toplumun nabzı” olarak görülürdü. Oysa artık öyle değil. Bugün bu röportajlar daha çok “toplumun aynası” haline geldi. Ve herkes kendi görmek istediğini o aynada buluyor. Yani mesele gerçeğin ne olduğu değil, kimin hangi röportajı izlediği.
Tehlike Nerede?
Asıl tehlike şu:
Gerçeğin yerini “izlediğimiz gerçek” aldıkça, toplum ortak bir zeminde buluşma ihtimalini kaybediyor. Çünkü herkes başka bir ayna seçiyor, başka bir görüntüye inanıyor. O yüzden tartışmalar uzlaşmaya değil, çatışmaya dönüşüyor.
Bugün birisi diyor ki: “Herkes böyle düşünüyor.”
Ama onun “herkes” dediği, aslında kendi izlediği birkaç dakikalık video. Başkası ise aynı cümleyi kuruyor, ama başka bir video üzerinden. İşte tam da burada ortak payda kayboluyor.
Benim gözümde mesele sadece sosyal medya değil.
İnsanlar artık sokağa çıktıklarında, mahallede sohbet ettiklerinde ya da iş yerinde beklerken, gündemi gerçek kaynaklardan değil, sosyal medyadaki kısa videolardan ve sokak röportajlarından takip ediyor. Konuşmalar, tartışmalar hatta kanaatler, çoğu zaman bu röportajlarda duyulan birkaç cümleye dayanıyor.
Ama bu bize gerçeği göstermiyor. Sadece kendi inandığımızı pekiştiriyor.
Sonuç
Bir röportaj, bir video, bir kanal… Bunlar gerçeğin tamamı değil, sadece bir parçası. Ama biz bu parçaları bütün sanmaya başladık. Bu yüzden toplumun konuşması giderek birbirinden uzaklaşıyor. Herkes başka bir aynaya bakıyor, kendi gördüğünü “hakikat” sanıyor.
Oysa asıl soru şu:
Biz gerçekten gerçeği mi arıyoruz, yoksa sadece kendi görmek istediklerimizi mi?


