Bir zamanlar köy meydanında çocuk sesleri yankılanırdı. Tahta başında öğretmen, soba başında ısınan öğrenciler, küçücük sınıflarda büyük hayaller… Bugün ise o sınıflar boş, o tahtalar tozsuz. Çünkü köy okulları birer birer kapanıyor.
Nüfusun büyük şehirlere göç etmesiyle köylerde öğrenci sayısı azalıyor, mevcut öğrenciler de taşımalı eğitim sistemine dahil ediliyor. Çocuklar sabahın köründe yollara düşüyor, saatler süren yolculukların ardından eğitim görmeye çalışıyor. Ama yol yorgunluğu, ders başarısını gölgeliyor.
Kapanan köy okulları yalnızca eğitim kaybı değil; aynı zamanda köy yaşamının da sessiz çöküşü. Çünkü okulun olmadığı köyde hayat da yavaş yavaş sönüyor. Öğretmenin köydeki varlığı, yalnızca bilgi değil; aynı zamanda umut, birlik ve canlılık demekti.
Bugün birçok öğretmen, mesleğini küçük köylerde sürdürmek isterken, öğrencisiz sınıflarda yalnız kalıyor. Eğitim hakkı ise şehir merkezlerine sıkışıyor.
Açık Soru:
Bir ülkenin geleceğini inşa eden köy okulları kaderine terk edilirse, gerçekten eşit ve güçlü bir eğitimden söz edebilir miyiz?


