Her Kurban Bayramı’nda aynı tiyatro sahneleniyor. Dernekler, vakıflar, gruplar bağış topluyor, Afrika’ya ya da Asya’nın en yoksul bölgelerine gidiyor. Orada kurban kesiyorlar, ardından kameraların karşısına geçiyorlar. Gülümseyen yüzler, dağıtılan birkaç parça et, arka planda ise sefalet… Sonra bu görüntüler sosyal medyada, televizyonlarda, broşürlerde dolaşıyor.
Ama gerçeği görmek isteyenler için tablo bambaşka: Hijyen sıfır. Yerde kan gölleri, deriler üst üste yığılmış, etler pisliğin içinde parçalanıyor. Sinekler her yerde. Çocukların ayağı çıplak, gözleri açlıktan donuk. Kadınlar yan yana çömelmiş, bir parça et umuduyla bekliyor. Erkekler çaresizlikle etrafı seyrediyor. Bu tablo, aslında utanç vesikasıdır.
Ve en acısı, bu acı manzaraların birilerinin “reklam malzemesi” haline getirilmesidir. Bağışçıya “Bakın, kurbanınız kesildi” denilmesi için o sefaletin içinde poz veriliyor. İnsanların onuru, çocukların açlığı, kadınların çaresizliği – hepsi bir kare fotoğraf uğruna vitrine konuyor.
Soruyorum: Gerçek yardım bu mu? İnsanların sefaletini fon yapıp fotoğraf paylaşmak mı? Yoksa o insanların hayatını kökten değiştirmek mi?
Üstelik işin bir başka boyutu var. O derneklerin topladığı paraların büyük kısmı nereye gidiyor? Devasa ofisler, lüks mobilyalar, son model arabalar, şişirilmiş maaşlar… Kaç kişi bunun hesabını soruyor? Bir koyun parasına aslında bir ailenin tüm yılına yetecek sebze tohumu alınabilecekken, neden tercih hep “kolay yol” olan kurban kesmek oluyor? Çünkü et dağıtmak kolaydır, fotoğraf çekmek kolaydır, bağışçıya rapor sunmak kolaydır. Kalıcı çözüm üretmekse emek ister.
Ama gerçek şu: O et birkaç gün sonra biter. Açlık yine kapıyı çalar. Çocuk yine okulsuz kalır. Kadın yine işsizdir. Erkek yine çaresizdir. Bir toplumun kaderi bir parça etle değişmez.
Oysa aynı paralarla neler yapılmaz ki:
- Küçük bahçeler kurulsa, insanlar sebze ve meyvesini üretse…
- Tavuk, keçi gibi hayvanlarla aileler kendi sütünü, yumurtasını üretse…
- Su kuyuları açılsa, hayat kaynağı olan temiz su sağlansa…
- Çocuklar için okullar, gençler için meslek kursları açılsa…
İşte bu, gerçek yardımdır. Çünkü bir gün et vermek kolaydır, ama bir insana üretmeyi öğretmek, ömür boyu sofralarını donatmalarını sağlamak çok daha değerlidir.
Kurban Bayramı’nın anlamı paylaşmaksa, bu paylaşım gösterişle değil, samimiyetle olmalıdır. Allah rızası için yapılan iş, reklam malzemesine dönüştüğünde ibadetten çıkar, istismara dönüşür. İnsanların acısı üzerinden şov yapmak, dini bir görev değil, vicdani bir utançtır.
Gerçek ibadet, sadece hayvan kesmek değildir. Gerçek ibadet, bir insanı açlıktan, yoksulluktan, çaresizlikten kurtarmaktır. İşte o zaman kurban, gerçekten Allah’a yakınlaştırır.


