Bir zamanlar herkesin dilindeydi: NFT. Dijital sanat eserleri milyon dolarlara satıldı, yeni bir çağ başlıyor dendi. Ama rüzgâr dindi, piyasa çöktü.
NFT neydi peki? Basitçe söyleyelim: İnternetteki bir dijital resme, videoya ya da şarkıya “bu bana ait” damgası vuran bir sertifika. Yani bir nevi dijital tapu. Dosyayı herkes görebilir, ama sahibi tek kişidir. İşte bu yüzden milyonlarca dolara alınıp satıldı.
Şimdi yeni trendler konuşuluyor: yapay zekâ ile üretilen eserler, sanal sergiler, blokzincir tabanlı koleksiyonlar…
Ama şunu sormadan geçebilir miyiz?
– Gerçek sanat değeri nerede başlıyor, nerede bitiyor?
– Bir eserin değerini algoritma mı belirliyor, yoksa insanın dokunuşu mu?
– Yeni trendler sanatçıyı özgürleştiriyor mu, yoksa piyasanın başka bir oyuncağına mı dönüştürüyor?
Belki de asıl mesele şu:
Dijital sanatın geleceği, teknolojide değil; insanın hangi değeri “sanat” sayacağında gizli.


