Hepimizin hayatında vardır böyle tipler. Bir şey olur, taşınma mesela… Etrafa bakarsın, birisi hemen öne atılır: “Ben yardım ederim!” dersin ki ne güzel. Ama daha ikinci dakikada yanlış kutuyu taşıyıp kırılacakları yere koyar, elektrik süpürgesini ters çalıştırır, bilgisayardaki dosyayı yanlışlıkla siler. İyi niyet tamam, ama sonuç mu? Tam bir keşmekeş.
Psikologlar buna “niyet başka, sonuç başka” diyor. Yani adam kendini faydalı zannediyor ama dışarıdan bakınca aslında engel oluyor. Neden? Çünkü çoğu böyle insanlar aslında “işi kolaylaştırmak” için değil, “görünmek” için yardıma kalkıyor. Birilerine lazım olmak istiyor, değer görmek istiyor. Yardım etmek onlar için bir tür sosyal bilet. Ama biletin sahte çıkması işten bile değil.
Asıl sıkıntı bizde başlıyor. Çünkü içimizden “Dur kardeşim, sen el sürme” demek geliyor ama diyemiyoruz. Kırılacak, darılacak, gönül bozulacak diye susuyoruz. Sonra da gizliden gizliye o kişinin bıraktığı işi düzeltmek için uğraşıyoruz. Böylece hem kendi işimiz aksıyor hem de onun yükünü sırtlamış oluyoruz.
Peki ne yapmalı? En basiti: Açık konuşmak. “Sen şunu yap, bunu yapma” diyebilmek. Mesela taşınmada “sen ekmek al gel” demek, temizlikte “sen müzik aç yeter” demek. Kulağa kırıcı gibi geliyor ama aslında herkesin rahat edeceği en doğru yol bu. Çünkü gerçek yardım eden insan yükü hafifletir, çoğaltmaz.
Unutmayalım: “Ben sadece yardımcı olmak istemiştim” cümlesi çoğu zaman “Aslında görülmek istedim” demektir. Ama biz yardımı sonuçta ölçeriz, niyette değil. Çünkü işin sonunda kimsenin ekstra strese, kırılan bardaklara veya silinen dosyalara ihtiyacı yok.
Gerçek dostluk bazen birlikte sırtlamak, bazen de geri çekilmeyi bilmektir. Yani işin özeti şu: Yardım etmek istemek güzel ama gerçekten işe yarıyorsa güzel. Gerisi iyi niyet adı altında büyük bir yükten başka bir şey değil.

Sarılmada kaktüs kadar yardımsever – iyi niyetli ama can yakıcı.” (K.S.C.)


